Değerli okurlar,


1968 dünya gençliğinin demokrasi adına başkaldırış yılıydı.


68 Hareketi ve Hippilik


Gençlik hareketleri Batı Avrupa’yı, Kuzey Amerika’yı Ortadoğu’yu ve bazı Asya ülkelerini; hatta Doğu Bloğu ülkesi Çekoslovakya’yı dahi etkilemiştir.


Dünya ölçeğindeki bu hareketlilik Türkiye’de daha önceki başlayan gençlik hareketlerine ivme kazandırdı. Özellikle üniversite gençliği arasında süratle yayıldı.


68 kuşağını başlatan olayların ilki, Fransa'daki Sorbonne Üniversitesi'nde meydana gelen öğrenci isyanıdır. Ayrıca Latin Amerikalı devrimci Ernesto Che Guevara'nın La Higuera'da yakalanıp 9 Ekim 1967 tarihinde Bolivya Ordusu tarafından öldürülmesi de bu olayların başlangıcına neden olarak gösterilebilir.


68 kuşağının Türkiye'deki uzantısını ise, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan gibi solu kendi içinde çeşitli fraksiyonlara bölen devrimci ve eylemci öğrenciler oluşturmuştur...


1960 lı yıllarda ikinci gençlik hareketi olarak karşımıza hippilik çıkmaktadır.


Dünyanın üzerindeki tüm bitki, hayvan ve insanlara ait olduğunu kabul eden apolitik bir görüştür.
Kendilerine asla sınır koymayan, var olan tüm yetkilileri reddeden, komün hayatını savunan özgülükçü bir harekettir.


1960'lı yıllarda dönemin komünist ve faşist yapılanmalarına karşı çıkan, özgürlüğün bireyin kendi içinde olduğunu savunan ancak uygulamaları ile anarşist düşünce tarzından ayrılan, düşünce biçiminin gerçek yaşama dönüştüğü bir yaşam tarzıdır.


Caz, rock gibi müzik türleri popüler hale gelmiştir. Özellikle Elvis Presley, Amerikan gençliğinin hayat tarzını sorgulayan şarkılarla zirveye çıkmıştır.


The Beatles, İngiltere'nin Liverpool kentinde kurulmuş müzik grubudur. 60'lı yılların popüler grubudur. Gelmiş geçmiş en büyük müzik grubu olarak bir kült haline gelmiştir. Türkiye’de ise üniversitelerde okuyan gençler 68 kuşağı içinde yer almış, köy ve kasabadaki gençler ise Hollywood filmlerinin etkisinde kalmıştır.


O yıllarda sinemaya daha çok kovboy filmleri, korsan filmleri, Herkül-Masist filmleri gelmiştir. Bu filmlerin etkisiyle kasabalı gençler topluca vücut yapmaya başlamıştır. ’Bir su borusunun iki ucuna kalıp-beton dökülerek halterler icat edilmiş, ağaçların uygun dalları barfiks olarak gençlere hizmet etmeye başlamıştır.’’


Türk sineması ise toplumsal sorunlara ağırlık vererek gelişme göstermiştir.


‘’Vurun Kahpeye’’ Halide Edip'in ikinci romanı. 1926’da kitap olarak yayımlanmıştır. Türk sinemasında 1949, 1964 ve 1973 yıllarında olmak üzere üç kez beyaz perdeye aktarılan bu film, eleştirmenler tarafından "Türk sinemasının dönüm noktası" olarak kabul edilmektedir.


‘’Vurun Kahpeye’’ filmi tiyatrocular döneminden sinemacılar dönemine geçiş filmi kabul edilerek Türk sinemasında, tiyatro ile sinemanın birbirinden kesin çizgiyle ayrılmasını sağlayan filmdir.

Yayımlanmasından sonra film, seyirciden büyük ilgi gördü; fakat bir süre sonra tutucu çevrelerin saldırıları sonucu sansür kurulu filmi yasakladı. ‘’Vurun Kahpeye’’ tam üç kez sansüre girerek gösterimine devam etti.

 

1963’te Metin Erksan’ın “Susuz Yaz” filmi, Berlin Film Festivali’nde “Altın Ayı” ödülünü kazanarak uluslararası alanda önemli bir ödülün sahibi oldu.
 

Türkiye'de sansür engeline takılan, bu nedenle de ilk gösterimi Haziran 1964'te Berlin Film Festivali'nde yapılan "Susuz Yaz", bu festivalin büyük ödülü olan ‘’Altın Ayı'’ ödülünü kazanmış ve Türk sinema tarihinde uluslararası ödül kazanan ilk film olmuştur.
 

Türk sinemasının gelişme göstermesiyle ilk kez 1964’te Antalya Film Festivali düzenlenmeye başlandı. Konularını genellikle halk hayatından ve Kurtuluş Savaşı’ndan alan
 

Kemal Tahir, bu döneme damgasını vuran yazarlarımızdandır. Haldun Tanerhiciv anlayışını ustalıkla kullanmıştır.
 

Tarık Buğra tarihi meseleleri konu olarak seçmiştir. Bu dönem edebiyatında gezi, hatıra türünde Yusuf Ziya Ortaç; deneme eleştiri türünde Nurullah Ataç, Mehmet Kaplan ve Cemil Meriç önemli yazarlarımızdandır.
 

Kırsaldan göç eden insanların var olan değerleri ile şehir kültürünün kaynaşması ”arabesk” adı verilen yeni bir anlayışı ortaya çıkardı. 1960’lı yıllarda bu müzik, Arap müziğinden alınan ezgilere sözler yazılması şeklinde farklılık gösterdi. Ortaya çıkan arabesk müzik, sinemaya da yansıdı. Arabesk müzik ve filmlerin duygusal olan şarkı sözleri, başarısız aşkları, her türlü günlük sıkıntıları konu olarak ele alıp umutsuzluğu ve başarısızlığı ifade etmektedir. Bu türde en önemli sanatçılardan Orhan Gencebay’ı görüyoruz.
 

1969 yılında çıkardığı ‘’Bir Teselli Ver’’,’’Yorgun Gözler’’ 45’likleri ile Türkiye çapında ün yaptı. Bestekâr ve enstrümanist kimliğinin yanı sıra, yorumcu kimliği ile ön plana çıkmaya başladı.
 

Ne sevenim var ne soranım var Öyle yalnızım ki… Çilesiz günüm yok dert ararsan çok Öyle dertliyim ki, Bana kaderimin bir oyunumu bu Aldı sevdiğimi verdi zulümü Dünyaya doymadan göçüp gideceğim Yoksa yaşamanın kanunumu bu Bıktım artık yaşamaktan Çekmekle biter mi bu hayat yolu Bu yalnızlık bu dertler...
 

‘’Ben Eski Halimle Daha Mesuttum, Hor Görme Garibi, Severek Ayrılalım’’ gibi eserlere imza atan Orhan Gencebay ‘’Bir Teselli Ver’’filmiyle de arabesk filmlerin öncüsü olmuştur.
 

1960’lı yıllarda Fecri Ebcioğlu’nun öncülüğünde aranjman (düzenleme) tarzı müzik ortaya çıktı.
 

Bu tarz, yabancı müziklere Türkçe sözlerle şarkılar yazılarak oluşturuldu ve Türkçe bestelerin yolunu açtı. Aranjman müzik akımı, 1960'ların hemen başında ortaya çıktı ve 10 yıl boyunca hüküm sürdükten sonra 1970'lerin başında yerini Anadolu pop veya ( Anadolu rock) akımına bıraktı.
 

67–68 yıllarında, Türkiye'de de başta Cem Karaca olmak üzere, Barış Manço, Erkin Koray ve Moğollar gibi birçok grup ve müzisyen kendilerini yurt çapında üne kavuşturacak ilk 45'liklerini çıkarmışlardı. ‘’Anadolu rock’’ın temelleri de yine aynı senelerde böylece atılmış oluyordu. Türkiye bu akıma çok ısınmıştır.
 

Barış Manço, Türk besteci, şarkı sözü yazarı ve TV programı yapımcısı. Türkiye'de rock müziğin öncülerinden, Anadolu rock türünün kurucuları arasında sayılır.
 

1965 yılında Türk müziğine yeni sesler kazandıran Altın Mikrofon Yarışması düzenlenmeye başlandı.
 

Yıldırım Gürses,‘’Gençliğe Veda’’ bestesi ile Hürriyet gazetesinin Altın Mikrofon Yarışması’na katıldı ve birinciliği aldı.
 

Cem Karaca ve Erkin Koray, 60’ların sonunda yaptıkları çalışmalarla ‘’popüler Batı müziği’’ne yeni bir yön verdiler. Bu tarzın önemli isimlerinden biri de Barış Manço oldu.
 

Zeki Alaysa ve Metin Akpınar tarafından kurulan ‘’Devekuşu Tiyatrosu’’ ise toplumsal sorunları güldürüyle karıştırdılar ve günlük konuların eleştirel bir biçimde ele alındığı müzikli güldürülerle tanınarak ön plana çıktılar.
 

Değerli okurlar, sevgili öğrenciler,
 

Çağdaş Türk Dünyası’nın sosyal ve kültürel olayları bunlarla sınırlı değil, burada yazdığım her ilk hakkında sayfalarca kitap yazılmış ve yazılmaya da devam edecektir. Araştırmamda toplumu yönlendiren ilklere öncelik vermeye çalıştım. Biraz da anılarda muhteşem keyifli bir yolculuk yaptım…