‘’Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”
Değerli okurlar,
Tarih; insanların geçmişteki her türlü faaliyetini, olayların birbiriyle olan ilişkilerini, sebep-sonuç belirterek, yer ve zaman göstererek, belgelere dayalı olarak araştıran ve objektif (tarafsız) yazarak ortaya koyan bir bilimdir.
Tarihin konusu insandır ve amacı da geçmişi en doğru şekilde ortaya koymaktır.
Tarihi olaylar süreklidir. Bir olayın sonucu diğer olayın nedenidir.
Tarihte asla deney ve gözlem yapılmaz.
Yeni bulunan her bilgi insanlık tarihini değiştirebilir.
Günümüzde tarih okumak ve araştırmak çok gündemde olmakla birlikte, tarihi olaylarla ilgili bilen de bilmeyen de konuşuyor, yorum yapıyor. Tarihi olayları konuşmak bilgi birikimi ve kültür gerektirir. Kulaktan dolma bilgilerle tarih konuşulmaz.
Konuşalım, tartışalım, eleştirelim; ama yargılamayalım.
Tarihi yargılama hakkımız yok; çünkü o dönemleri yaşamadığımız için onları anlayamayız. Bugünün yaşam tarzı ve düşünceleriyle o günleri ve olayları değerlendiremeyiz.
Tarihimizi iyi araştıralım, öğrenelim; sonra üzerinde değerlendirmeler yapalım. Çünkü
Victor Hugo’nun da dediği gibi:‘’ Tarih geçici insanda, ebedi insanları anlatmaktır.’’
Değerli okurlar,
Sizlere tarihini çok merak eden ve öğrenmek isteyen bir hükümdarın kısa öyküsünü anlatmak istiyorum.
-İnsanlık Tarihi-
Doğdular, Yaşadılar ve Öldüler
Bir zamanlar Doğu’da bir hükümdar varmış. Bu hükümdar, yeryüzünde yaşayan insanlara ilişkin her şeyi bilmek istiyormuş.
Vezirlerini yanına çağırmış : -Bana dünyadaki tüm ulusların tarihini yazın; geçmişte ve şimdi nasıl yaşadıklarını, hangi savaşlara katıldıklarını merak ediyorum, diye buyurmuş ve onlara beş yıl süre tanımış.
Vezirler önünde saygıyla eğilmişler. Sonra hükümdarlıktaki bilge adamları bir araya toplamışlar vehükümdarlarının dileğini iletmişler. En akıllı insanlar beş yıl boyunca çalışmışlar.
Beş yıl sonra vezirler sarayda tekrar toplanmışlar.
-Büyük hükümdarım, dileğiniz yerine getirildi. Dışarıya bakarsanız isteğinizin karşılandığını görürsünüz, demişler.
Hükümdar hayretle gözlerini açmış. Sarayın önünde bir deve görmüş ve devenin sırtında da iki dev heybe varmış. Her heybenin içinde de, marokenle güzelce kaplanmış on büyük cilt kitap varmış.
-Bu nedir, diye sormuş hükümdar.
-Bu dünya tarihidir, diye yanıtlamış vezirler.
-Buyruğunuz üstüne bilge kişiler beş yıl durmadan çalıştılar.
-Benimle alay mı ediyorsunuz, diye kükremiş hükümdar.
-Ömrüm bunların onda birini bile okumaya yetmez! Söyleyin kısa bir tarih yazsınlar, kitapları özetlesinler biraz. Ardından onlara iki yıl daha süre vermiş.
İki yıl geçmiş ve yine kervan sarayın önünde durmuş. Bu kez yalnızca devenin üzerinde bir heybe varmış, bunun içinde de büyük ansiklopedik bir kitap varmış.
Hükümdar çok öfkelenmiş: -Ulusların tarihini merak ediyorum; ancak çok yaşlandım görüyorsunuz. Gidin, toplanın yeniden özetleyin! Size bir yıl daha süre veriyorum, demiş.
Bilge adamlar bir yıl sonra sarayın kapısına dayanmışlar. Hükümdara seslenerek son özetlemeyi yaptıklarını söylemişler.
Hükümdar artık yaşlanmış ve yatağa düşmüş bir haldedir.
Küçük bir kitapla gelen bilge adamlara:
-Bakın, görüyorsunuz ne kadar yaşlandığımı. Bu kitabı okuyacak mecalim yok, gidin biraz daha özetleyin!
Bunun üzerine bilge adamlardan biri:
-Hükümdarım, size ulusların tarihini şimdi özetleyeceğim, dedikten sonra hükümdarın kulağına eğilerek şu sözleri fısıldamış:
-Doğdular, yaşadılar ve öldüler.