Çocuklar oyun oynamadan duramazlar. Bu onların çocukluk dönemlerinde olmazla olmazlarıdır. Çocuklar gün boyunca durup dinlenmeden oynarlar.
Kendilerini oyunlara öylesine kaptırırlar ki bazen acıktıklarının bile farkına varmazlar, yemek yemeleri için çağıran annelerini bile duymazlar.
Bazen bu durumlar anneler ve babalar için amaçsız olarak görülür. Bazı ebeveynler bu uğraşın amaçsız olduğunu ve çocukların çok sık oyun oynamamaları gerektiğini düşünürler. Fakat çocuklar oynadıkça duyguları gelişir, yetenekleri artar, duyuları hızlı ivmeler kazanır.
Çocuk oyun oynamaya başladığı anda kendine bir dünya kurmaya başlar ve bu dünyayı öğrendiklerini uygulamak, gördüklerini sınayan ve deneyen bir hale çevirir. Bu düzenleri bozmaya kalktığımızda ise bize tepki verirler.
Mesela odasında yan yana dizdiği arabaların yerini değiştirirseniz arabaları hemen eski – kendi istediği- haline getireceklerdir. Çünkü kurdukları dünyaya kendi isteği dışında müdahale etmenizi istemeyeceklerdir.
Aslında her yaratıcılığın, her olağan durumun altında oyunun olduğu gerçeğini benimsemek abes kaçmaz; müzik eşliğinde dans etmek, resimler yapmak, hayatı yaşamak hepsi bir oyun gibidir asında.
“Oyun bir ayağı hayal dünyasında, öteki ayağı da gerçekler dünyasında bir köprüdür.” der ünlü bir yazar. Süreç bu denli gerçek ve bu denli ciddi olunca çocuklarımızın hayatından oyunu almak veya kısıtlamak onlara yapılan en büyük yanlışlardan olacaktır.
Çocukluk döneminde özellikle 3-6 yaş oyun dönemi olarak adlandırılabilir. Bu dönemin daha öncesinde ve daha sonrasında da çocuklar oyun oynayabilirler fakat dönem olarak bu yaşlar daha uygun aralıktır.
Oyunun çocuklar üzerinde en büyük etkilerinden biri de kendi yaşantısını oyuna yansıtmasıdır. Yakın dönemde yaşadığı bir olayı veya kurguladığı, anladığı bir yaşantıyı oyunda sergileyerek kendi duygularında yoğurup ortaya sonuçlar çıkarmaktadır.
Bunun bir örneğini yakınını kaybeden bir çocuk gayet güzel vermiştir. Küçük çocuk ölüm olayından sonra arkadaşlarıyla oyun oynarken ölmüş biri rolünü oynuyor, kımıldamadan yerde yatıyor sonra birisi doktor oluyor ve ona müdahale ediyor ve öleni diriltiyordu.
Aslında bu durum çocuğun ölümün farkında olduğunu, ölümle ilgili soru sormasa dahi ölümden ne denli etkilendiğini bu oyun göstermektedir. Ölüme ilişkin korkusu, büyülü bir yolla ölüyü diriltmek istemesi çocuğun yaşantısında korkularını, isteklerini oyuna dökmesinin en güzel örneğidir.
Oyun çocuğun gelişmesi ve kişilik kazanması için çocuğun hayatındaki en önemli etkenlerden biridir. Nasıl sevgiden yoksun bir çocuk veya çocukluk düşünmezsek oyundan yoksun bir çocuk da düşünemeyiz.
Bu bağlamda anneler ve babalar çocuklarının oyun oynaması için onları bol bol teşvik etmeleri gerekmektedir.