Çukurova Üniversitesi İlahiyet Fakültesi Dergisi’nde yayınlanan makaleyi yayınlıyoruz.
Osmanlılar, Tarsus’u fethettiklerinde, sancağın sınırları içerisinde beş kale bulunuyordu. Bunlar Tarsus, Külek, Namrun, Babarun ve Sınab kaleleridir. Ancak Babarun ve Sınab kalelerinin pek fazla ehemmiyeti olmadığı için burada sadece ilk üç kaleden bahsedilecektir.
Tarsus şehrinin eskiden beri surlarla çevrili bir kaleye sahip olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda bu kale, Çukurova yöresinde bulunan kalelerin en önemlisidir.
Kaynaklarda, kalenin yapılışıyla ilgili verilen malumat farklılık arz etmektedir. Evliya Çelebi, kalenin, Takyanos yapısı olduğunu, ilk bânisinin Nuh oğlu Sam oğlu Bakan oğlu Rum oğlu Tarsus olduğunu belirtmektedir. Fakat bunu destekleyecek başka bilgi bulunmamaktadır.
Besim Darkot ve Ali Sinan Bilgili, Asur Hükümdarı Sardanapale’yi, şehrin kurucusu kabul ederek, kalenin temelinin de ilk defa bu hükümdar tarafından atılmış olabileceği üzerinde dururlar. Ancak yukarıda da vurgulandığı gibi, konuyla ilgili diğer kaynaklar da incelendiğinde şehrin daha önce kurulduğu anlaşılmaktadır. Bundan dolayı bu görüş pek isabetli görünmemektedir.
Yâkût el-Hamevî, Tarsus Kalesi’nin altı kapısı bulunduğunu, çift surlu ve etrafının hendekle çevrili olduğunu yazmaktadır. Evliya Çelebi ise kaleyi şöyle tasvir etmektedir: “Düz bir ova içinde, denizden bir saat uzaklıkta olan Tarsus Kalesi, yuvarlak şekilli olup, çevresi beş bin adımdır. Kalenin etrafı hendekle çevrili ve çift surludur. Üç kapısı bulunmaktadır.”
Katip Çelebi de kalenin çift surlu olduğunu belirtir. Yâkût gibi birincil kaynaklarda ve bazı araştırma eserlerinde, kalenin altı kapısından bahsedilirken Evliya Çelebi, kapı sayısını üç olarak vermektedir. Şayet bu bilgiler doğru ise, kalenin önce altı kapısı bulunduğu, daha sonra da bu kapılardan üçünün kaldırıldığı sonucu çıkarılabilir.
Konumundan dolayı Tarsus Kalesi tarihte pek çok defa tahrip ve tamir geçirmiştir. İlk olarak Bizanslılar, kaleyi Arapların eline geçmemesi için tahrip etmişler, Muaviye ise tamir ettirmiştir. Kale, daha sonra tekrar tahribata uğramış olmalı ki, Abbâsîler döneminde Harun Reşid tarafından yeniden onarılmıştır.
Bir onarım da Osmanlı-Memluk mücadelesi sırasında Ali Paşa tarafından yapılmıştır. 1835’te Belen muharebesinde Osmanlı kuvvetlerini yenen Mısırlı İbrahim Paşa kaleyi tahrip etmiştir. XIX. yüzyılın sonlarında tamamen harabe haline gelen Tarsus Kalesi’nden günümüze sadece batıdaki İskele (Deniz) Kapısı kalmıştır.
Bu kapıya Kleopatra Kapısı da denilmektedir. Tarsus’un önemli kalelerinden biri de Külek Kalesidir. Bu kale, İç Anadolu’yu Çukurova ve Suriye’ye bağlayan tabiî bir yol durumundaki Külek Boğazı’nın en dar ve sarp yerine inşa edilmiştir.
Stratejik, ticarî ve askerî öneminden dolayı hem yol emniyeti, hem de Çukurova’nın müdâfaası amacıyla inşa edildiği anlaşılmaktadır. Charles Texier, bu boğazın önemini “bu yola sahip olan ve dağları ele geçiren her kuvvet, Küçük Asya’nın içine saldırabilecek konumu sağlamış oluyor…” cümlesiyle belirtmektedir.