Kendi Yapar - Kendi Tapar

Abone Ol

Takı
 

‘’Düğünde kadına takılan takılar, kadının kişisel malıdır. Boşanma olsun veya olmasın bu takılar için her zaman dava açılabilir.’’
 

Değerli okurlar,‘’takı ‘’ sosyal hayatımızda artık dava konusu olabiliyor. Gerektiğinde Yargıtay’da dahi görüşülüyor. Meslek liselerinde, yüksekokullarda ‘’takı tasarımı’’ gibi bölümler var; gençler takı tasarımını ve yapımını meslek olarak seçebiliyor
 

İnsan ihtiyaçları her devirde farklıdır; ama bir kısmı hiç değişmez. Bunlar; barınma, giyinme, haberleşme, sığınma, süslenme… gibi ihtiyaçlardır. Kadının zarafetini tamamlayan, zengin-fakir her kadının elinde, boynunda, kulağında; pahalısı, ucuzu; pırlantası, altını elması…

Takının Tarihi, Tanrı Krallar – Rahipler

Arkeolojik buluntuların yardımıyla bilinen takının tarihi, günümüzden yaklaşık 7 bin yıl kadar geriye gitmektedir. 7 bin yıl önce yaşayan atalarımız, avcılık yapan topluluklardır.

Ölülerini törenlerle gömen atalarımızın mezarlarında yapılan kazılarda, iskeletlerin üzerinde formunu günümüze kadar korumuş takılar bulunmuştur. Yontma Taş Çağı’nda insanlar hayvan dişlerinden takılar yapmıştır. Bu takılar görsellikten ziyade, büyü temeline dayanan takılardı.

 

Eski tarihlerde büyü amaçlı kullanılan takılara yüklenen anlamlar zaman içinde değişmeye başlamış ve bu sefer kişinin yaşadığı toplum içindeki statüsünü belirlemesinde etken olmuştur.
 

Heybetli takılar kabilede bir tek erkek için yapılmıştır; çünkü heybetli takı o erkeğin kabiledeki reislik pozisyonunu simgelemektedir. Av sırasında öldürülen vahşi hayvanların diş veya kemiklerinden yapılan takıların kişinin üstün yetenekli bir avcı olduğunu simgelemiştir. Kadınlar arasında kadınlığı ya da genç kızlığı simgeleyen takıların yapılmış olması değişime örnektir. O zamanlarda çeşitli anlamlar yüklenen şekiller, günümüzde de geçerliliğini devam ettirmektedir.
 

Takılarda kullanılan üçgen şekil; bereketi ve üremeyi, helezonik şekiller sonsuzluğu ya da bereketi, üçgen içine yerleştirilmiş göz motifi nazarı, kırmızı renk saadet ve mutluluğu, yeşil renk bolluk ve bereketi, mavi renk nazarı temsil etmiştir. Birçok ilkel kültürlerde güneş, Tanrı’yı; ay ise Tanrıçayı simgelemiştir.

Tanrı Sembolleri Takıyı Yarattı

Öncelikle Tanrı krallar ve rahipler, sahip oldukları güçleri üzerlerinde taşıdıkları sembollerden alırlardı. Onlar kendilerine Tanrılarınca bağışlanmış şeylerdi. Bu bağışlanmış simgeler o zamana kadar keşfedilmiş kıymetli taş ve madenlerden yapılırlardı. İşte bu sembollerdir ki günümüz takılarının kaynağıdır.
 

İnsanoğlu binlerce yıl içinde kurduğu çeşitli medeniyetlerle -kendi yapar kendi tapar misali- icat ettikleri Tanrıları ile belki bilerek, belki de bilmeyerek günümüz kuyumculuğunun temellerini atmış oluyorlardı. Ortaya koydukları birçok eserle de gerçekten insanı hayrete düşürecek derecede başarılı olmuşlardır.

O eserlerdir ki, bugün dünya müzelerini süslemektedir. Özellikle altın ve gümüş üzerine kıymetli taşlarla bezenmiş olanlar, günümüz sanatçı ve eleştirmenlerini hayrete düşürecek derecede estetik ölçülere sahiptirler.

Kaynağını çok tanrılı dinlerden aldığını belirttiğimiz takılar, semavi dinler içinde de kendilerine yer bulmada zorlanmadılar ve gecikmediler. İşte binlerce yıllık geçmişi olan Türk toplumu da değişe gelişe özellikle de doğum ve evlilik gibi mutlu günlerle töreleştirdiği adetleriyle büyük bir takı medeniyeti meydana getirmiştir.

 

Değerli Okurlar
 

Takıda kullanılan materyaller ekonomiyle sıkı ilişkile içindedir. Kriz dönemlerinde bile insanların takılarda uzak kalmaları mümkün olmadığından pahalı malzemelerin yerini pişmiş toprak, kemik, cam, demir ve bronz gibi daha ucuz malzemelere bıraktığı da gözlenmektedir.

BU TAKILARIN SADECE BİRİ
 

Küpeler kulak memesine açılan deliğe, tel marifetiyle geçirilen takı. Burada da “aklın yolu birdir” sözünü hatırlamak gerekiyor.

Zira birbirlerini tanımayan, dünyanın değişik bölgelerinde yaşayan insan toplulukları, konu süslenmek olduğunda küpeyi keşfetmişlerdir.

Ne var ki, bütün takılar, onu kullanan kavimlerin kişilikleri ile bütünleşmiştir. Bu da insanoğlunun en takdire şayan yönünü ortaya koymasında yatmaktadır.

Türkçemizde “kulağına küpe olsun” (onu unutma, hatırla, bu sana ders olsun) sözünün bir manası olsa gerektir.